Bir insana yapılacak en büyük kötülük, ona umut verip sonra hiçbir şey olmamış gibi gitmektir. Friends
Sponsorlarımız
Ziyaretçi Bilgileri
Bugün:
22
Dün:
129
Toplam:
218252
Glutensiz Hayatla Pazar Sohbetleri 6
Merhaba,
Bugün size bir itiraf ile başlayacağım. Ben aslında her zaman diyetime özen gösteremedim. Oniki yaşında tanı aldıktan sonra annemin ve ailemin desteği ile liseyi bitirene kadar çok iyi bir diyet yaptım. Hiç aksatmadım ve aç kalsam da eve ulaşmayı bekledim. Gelin görün ki bir başka ildeki üniversiteyi kazandım. Okuyacağım okul oturduğumuz şehirde değildi. İstanbul’daydı. Bu okulu kazanabilmek için çok çalışmıştım. Annem ve babam beni özenle getirip okulun yurduna yerleştirdiler. Orada da diyetimin sorun olmayacağını düşündüler. Zaten her Cuma akşamı eve gidip Pazartesi sabahı İstanbul’a dönüyordum. Arada da yemeklerimin bir kısmını evden taşıyabilirdim. Ayrıca yurtta mutfağımız vardı ve yemekleri çoğunlukla kendimiz yapıyorduk.
İlk sene alışkanlıkla daha dikkatli davrandım. Bir de hazırlık sınıfında olduğum için okuldan dışarı çıkıyor ve dışarıda diyetime uygun yiyecekler bulabiliyordum. O zaman farklı olmak, birşeyleri yiyememek yavaş yavaş beni rahatsız etmeye başlasa da arkadaşlarımın özeni ve dikkati sayesinde diyetimi oldukça iyi sürdürdüm. Ancak yaşamım sürekli böyle olmadı. Ergenliğim, özgür olmam ve kendi başıma yaşama isteği ile birlikte yiyeceklerime dikkat etmek arasıra geri planda kalıyordu. Bir de birinci sınıfa başladıktan sonra daha az okul dışına çıkabiliyordum. Okuldaki yemeklerin içeriğini hiç bir zaman bilemiyorduk. Yemekhanede yemek yerine kantinde tost, poğaça yemeğe başlamıştım. Bunun bir sosyalleşmek aracı olduğunu düşünüyorudum ve alt tarafı amacım karın doyurmaktı. Hafif ishal ve gaz dışında fazla zarar görmediğimi düşünüyordum. Bu duygu ile de yurtta gece yarısı yapılan makarnaları kaşıklamaya bile başlamıştım.
Benim sağlığım konusunda bir endişem yoktu çünkü fazla bir sıkıntı yaşamadığımı düşünüyordum. Ancak oda arkadaşlarım fark ediyordu, zayıflıyordum, halsizdim ve sürekli uyukluyordum. Zayıfladıkça kendimi güzel buluyordum. Sınavlara çalışmak yerine genellikle uyuyordum. Ders çalışmak için arkadaşlarım uyandırmaya çalıştıklarında kaldıramıyorlar, kahve veya çay içirseler de kar etmiyordu. Bir süre sonra onlar da beni kendi halime bıraktılar. Hastalığımla ilgili bir sorun olduğu ne benim ne de onların aklına gelmedi.
Yaklaşık iki ay sonra ilk sınav günü otobüsle okula gittim. Okulumuz eski bir binadaydı. Çok yüksek iki kattan oluşuyordu. Sınava girebilmek için iki katı çıkmalıydım. O an birşey fark ettim, bacaklarım beynimin verdiği komutu almıyordu. Ayakta durabiliyor ancak adım atamıyordum. Olduğum yerde kalmıştım. Benimle birlikte okula gelen arkadaşlarım arkada kaldım diye düşündüler. Ama ben ayaklarıma bakıyordum. Bir türlü yerden kaldıramadığım ayaklarıma. Bu okuldaki ilk sınavımdı ve girmem gerekiyordu. Sınavdan sıfır alamazdım. Bir gayret ellerimle dizlerimin altından bir bacağımı kaldırıp ayağımı bir üst basamağa koyuyor, kendimi korkuluklardan yukarı çekiyordum. Böyle onlarca basamak çıktım. Ne olduğunu anlamıyordum ama gözlerimden akan yaşlara da engel olamıyordum. Arkadaşlarımın yardımlarıyla salona ulaştım. Gözetmen hocamız hemen hastaneye götürün rapor alsın sınava sonra tekrar girer. Sağlık sorunu olan bir öğrenciyi sınava almayacağım diyerek bizi hızla hastaneye yönlendirdi.
Arkadaşlarımın kollarında hastaneye gittim. Kan değerlerim kötüydü ve en önemlisi potasyum düzeyin yaşamla bağdaşmayacak kadar düşüktü. O sırada acilde bulunan doktor abla sen dua et kalbin durmamış, bacakların durmuş diye sesini yükseltmiş ve bana çok kızmıştı. Kızmasının o anıma bir faydası yoktu. Yürüyemiyordum. Kendisine çok ısrar ederek beni ailemin bulunduğu ile sevk etmesini ailemin burada kalacak yeri olmadığını söyledim. O da içi potasyum dolu bir serum verdi. Benden söz aldı, sevk kağıdı hazırladı ve bizim şehrimize sevk etti. Yine sevgili arkadaşlarım beni
kollarına alıp, Harem’den otobüse bindirdiler ve aileme beni karşılamaları için telefon ettiler. Onlara ne olduğunu söylememişlerdi.
Annem bu telefon nedeniyle yanlış birşeyler olduğunu anlamış üç saattir ağlamaktan şişmiş gözlerle garajda bekliyordu. Babam ise sorgulayan gözlerle otobüsten inmem için dua ediyordu. Ama ben otobüsten inemedim. Herkes indi birtek ben kaldım. “Hadi!” dedier dışarıdan, ben “Yapamıyorum” diyerek başımı salladım. Sonra babam gelip beni sırtına aldı, eve o götürdü. En çok da babamın sırtında taşınmaktan utanmıştım.
Sonra ne mi oldu? Tedavim yaklaşık iki ay sürdü. İki aya yakın hastanede yattım. Karaciğerim ileri derecede yağlanmıştı. Karaciğer, bağırsak biyopileri, kan testleri yapıldı. Kan değerlerim yükselene kadar tüm vitamin ve mineraller serumlara eklendi. Tekrar glutensiz diyete başladım. Okula gidemeyeceğim söylendi ve bir yıl kayıt dondurmakla kalmayıp, bu bir yılın büyük çoğunluğunu yatarak geçirdim. Neredeyse ölümden dönmüştüm.
Amacım , bu hikayemi anlatarak sizleri üzmek değil. Ama diyeti yapmamanın çok kısa sürede yol açabileceği bir örneği göstermek. Ayrıca küçükken koruyup kolladığınız kanatlarınıza aldığınız çocuklarınızın ergenlikte ya da başka bir şehirde okumaya gittiklerinde hastalığı inkar edebileceğini unutmayın lütfen. Bu nedenle bu süreçleri kimi zaman bir psikolog yardımı, kimi zaman doktor yardımı ile geçirmek de çok önemli. Bir de mutlaka çocukları bilinçlendirmek gerek. Kaybedecekleri kendi sağlıkları. Derdi çekecekler ise öncelikle kendileri sonra da aileleri.
Bir de hep yanınızda tutun başka bir şehre göndermeyin demek de istemiyorum size. Bu çocukların özgürlüklerini hepten kısıtlamak olur. Şimdiki gençleri seviyorum. Sağlıklarına dikkat ediyorlar, kendilerine özen gösteriyorlar. Bizlerden daha bilinçliler. Çevrenin desteği de bu konuda çok önemli.
Ergenlik zor bir dönem. Ben olma çabasında önemli bir basamak ve neden ben sorusunun çok yükseldiği zamanlar. Onlara destek olmak hepimizin görevi. Onlar ile birlikte yürümek, dinlemek, yanlarında olmak. Neyse ki artık daha fazla ürün var. Daha çok insan bu konuda bilinçli.
Hepinizin, hepimizin diyetine her zaman uyabildiği bir yaşam diliyorum.
Sevgiyle